hkncnr.deviantart.com/art/Kahv…KAHVEHANE HALLERİ
-- Hanım, ben gidiyom,
-- Nereye?
-- Adil'in gavesine,
-- Aşama geç galma.
-- İki gol oyun oynayıp gelcem…
Şeyh Şazeli'nin ilk kahveyi yapmasından bugüne Anadolu'da bu sıcak anekdotlar şive ve dil farklılıklarına rağmen hayatlarımızın bir kenarında mutlaka var olmuşlardır.
1500'lü yıllarda Halepli Hakem ve Şamlı Şems'in Tahtakale'de açtıkları ilk Kahvehaneden bugüne, Kahvehaneler yapısal olarak şekil değiştirse de, hayatlarımızda ki sosyal önemini asla kaybetmemiştir.
Sait Faik üstat şöyle anlatır Kahvehaneleri "Severim kıraathaneleri. Bir ihtiyar gözlüğünü takmıştır. Ötekisi elinden bir türlü gazeteyi bırakmayana içerlemektedir. İki yaşlı-başlı adam, çocuklar gibi olmuş, domino oynamaktadır. Üç kişi hiç aklınıza bile gelmeyen bir siyasal düşüncededir. Bir küçücük, sizin dikkatinizi bile çekmeyen bir haberden neler de neler çıkarılır Yarabbi! Sonra birdenbire hiç ummadığınız birinin karaborsayı nasıl ortadan kaldıracağını anlatışına dalarsınız. Düşünceleri önce size gülünç gelir. Sonra: Hani hiç de yanlış değil, dersiniz."
Bu çalışmaya başlarken, çocukluğumdan arta kalan anıları karıştırdım ilk önce. Çevremdeki tüm erkeklerin günün büyük bir bölümünü geçirdikleri Kahvehaneler de benim bile heybeler dolusu hatıram vardı. Babamı yemeğe çağırmalar, sıcak oraletler, sigara dumanında kalınan vakitler, ilk okey denemeleri ve bir sürü kahkaha…. Tüm bunları harmanladığımda Kahvehanenin kapısından içeri girmek benim için hiç zor olmadı.
Zamansız yitirdiğimiz, Kahvehaneleri Ülkemizde en olağan haliyle görüntülemeyi başaran Fethi Sabunsoy'a ise "Kahvehane Halleri" çalışmasını ithaf etmek benim için en önemli görevdi. Yıldızların arasından benimle birlikte tüm Kahvehaneleri dolaştığına inanıyorum.
Bununla birlikte, beni her daim destekleyen eşim Yurdagül'e, sevgili dostlarım Gülce Gökmen Türk, Mustafa Türk, Hasan Bankoğlu, Engin Ulupınar, Hikmet Batuhan Günşen,Tahir Özgür,Okan Akan ve Engin Güneysu'ya en başından beri beni yalnız bırakmadıkları için yürek dolusu teşekkür ederim.
Bir kahveci ağabeyimin söylediği gibi, " Zarınız hep yek, bahtınız düşeş olsun"
Hakan Çınar
......
Kahvehane Halleri
Yaşam Halleri
Tahir ÖZGÜR
Fotoğraf Dostum Sevgili Hakan aradı:
Abi Hemşehrin Fethi Sabunsoy Anısı'na bir sergi açıyorum. "Kahvehane Halleri" bir sunum yazabilir misin?
Yazmaz mıyım Sevgili Hakan. Yazarım tabii...
Önce düşündüm. Kahvehane nedir benim için?
Ne demek değil ki?
Hayatımın her döneminde var kahvehaneler...
Herkesin hayatında olduğu gibi...
Kahvehane benim için Gaziantep'in Tahmis'i, Antakya'nın Affan'ı, Cunda'nın Taş Kahvesi ve daha niceleri...
Ama sokak aralarında ki o 20 voltluk lamba ile aydınlatılanlar...
İşte onlarda yaşanıyor aslında hayat...
Kahvehane Halleri...
Yaşam Halleri...
Kahvehane; öğrencilik yıllarımızda, öğrenci evimizde, tenekeden sobamızda yakacak odun bulamadığımız zaman, tahta sandalyelerinin üzerinde oturup da, puslu camlarından dışarıyı seyrettiğimiz sıcacık bir yuva aslında...
Kahvehane; ceplerimizdeki bütün parayı denkleyip, 5 kişinin, 3 simit alıp, 2 duble çayı paylaştığı, dayanışma ruhumuzun, bilincimizin geliştiği yer aslında...
Kahvehane; yaşlı yaşlı amcalardan, "Çocuklar aman okuyun, aman okuyun adam olun. Bakın biz burada sürünüyoruz" diyerek saygı ile büyüklerimizi dinlemeyi öğrendiğimiz, "Adam olmamız gerektiğini anladığımız" yer aslında...
Kahvehane; kahve sahibine ve kahve ahalisine ve dahi büyüklerimize, babamız kadar saygı duymamız gerektiğini öğrendiğimiz yer aslında...
Kahvehane; cinayetten mapus yatmış, çıkmış, ayağını cezaevinde bırakmış, 70 yaşındaki Kır Ali'nin bastonuna yaslanıp da, "Adam bana küfretti, ben de çektim vurdum. Sinirime yenildim, 20 senem gitti, ayağım gitti .Hayatım bitti. " diyerek bize hiçbir kitabın yazmadığı yaşam derslerinin öğrettiği yer aslında...
Kahvehane; ev kirasını ödeyemediğimiz zaman eve gidemeyip, tahta sandalyelerini birleştirip uyuduğumuz, evimiz aslında...
Kahvehane; sevgiliden ayrılınca en loş noktasına gözyaşlarımızı gizli gizli akıttığımız, sevda türkülerimizi söylediğimiz kocaman bir yürek aslında…
Kahvehane; ana, baba, hasretimize, iki el pişti ile gem vurduğumuz memleketimiz aslında…
Okul tatillerinde memlekete gidecek para bulamadığımız zaman sahibinden yol parası aldığımız, bir yol arkadaşımız aslında...
Kahvehane; telefonların olmadığı günlerde kahve ahalisinden birisi gelmediği gün, "Acaba ne oldu hasta mı" diye merak edilerek evine gidilip hal hatır sorulduğu yer aslında...
Kahvehane; haksızlığa karşı örgütlendiğimiz, direndiğimiz, geleceğimiz için planlar yaptığımız kocaman bir kütüphane aslında...
Kahvehane; toplum bilincimizin geliştiği, insan olmayı, başkasına saygı göstermeyi, bireysel değil, toplumsal düşünmeyi, yarınları kurgulamayı öğrendiğimiz yer aslında...
...Ve "Kahvehane Halleri", "Yaşam Halleri" aslında
Keşke yaşamımızda, kahvehaneler hep kalabilseydi...
...........
Görüntüyü dondurduğumuzda aslında sadece fotoğraf çekiyoruz fakat bu görüntünün içerisine kaydeden kişi duygu ve hislerinide aktarabilirse işte o zaman fotoğraf anıdanda ileri geçip bir anlatım biçimi halini almaktadır,Hakan Çınar'da ilk dikkatimi çeken çalışmalarındaki enerji ve bu duygu işini kotardığıydı.
Bu sergisinde Hakan Çınar sadece fotoğraflarını insanlarla paylaşmakla kalmayıp Türk fotoğrafına büyük emeği geçmiş ve zamansız yitirdiğimiz fotoğraf sanatçısı abimiz Fethi Sabunsoy'uda tıpkı onun hayatı boyunca fotoğrafladığı kahvehaneleri fotoğraflayarak kendisini saygıyla anmamızı sağlıyor.
Günümüzde dijital teknolojinin gelişmesi ve beraberinde getirdiği üretimin hızlanma süreciyle bolca ama az iyi fotoğraf görebildiğimiz bu dönemde hakan Çınar gibi sosyobelgesel alanlarında yapılan iyi işleri görmek çok sevindirici
kendisini böyle bir sergiyi değerli bir sanatçıya ithafen yapmış olduğu için teşekkür ediyorum...
--
Engin Güneysu
.......
Hiçbir şeyi kaçırmadığımız bir çağda yaşıyoruz. Arkadaşlarımızı facebookta izliyor, ne yediklerini tıvitlerinden öğreniyor, vizyona giren filmler hakkında bilgiyi anında alıp, fragmanlarını izleyerek hemen yargılıyor, albümleri değil şarkıları dinliyor, fotoğrafı internet üzerinden çoğu kez küçük hallerinden algılıyoruz.
Hepimizi hıza bağımlı kılan bu akışın dışında bir hayat sürmek için direnmek beyhude bir çaba. Nuri Bilge Ceylan'ın "Kasaba" filminde şehre göçmeyi kafaya koyan Emin'in tutkularını da biliyoruz. Modern yaşam, taşradaki hayatın da bir özlemi, kaçıp kurtulma ateşi orada da yanıyor.
Bu hıza, bunca tüketime direnmek güç.
Hele ki fotoğraf üretiminin katlanarak arttığı, nitelikli fotoğraf peşinde elinde fener Diyojen misali arayışa çıktığımız böyle bir dünyada, başlangıç noktasını yeniden hatırlamakta fayda var.
Fotoğrafın köklerine dönüp sosyal dokuya nüfus etmeye niyetlenen, belge niteliği taşıyan, öyküsü olan sahici bir estetik anlayışına ulaşmak için emek harcanmış ve özgün bir anlatıya sahip fotoğraf fikri bu yüzden çok önemli.
Hakan Çınar, yabancı bir göz tarafından çekilse kolaylıkla karikatürize olacak Anadolu'da Kahvehaneler gibi temel bir konuyu, kendi iç dinamiklerine müdahale etmeyecek kadar içerisinde yer alarak, oradaki hayatlar gibi sessiz ve vakur bir şekilde, sade bir anlatımla, atmosferin dinginliğini yeri geldiğinde klostrofobik yeri geldiğinde dostane bir anlatıyla yetkince bizlere sunuyor, tavşankanı bir üslupla.
Okan Akan